8 Haziran 2012 Cuma


Stand Alone Complex


Ghost İn The Shell derinliği, kurgusu, senaryosu bilmemnesiyle çok şahane bir anime. Hatta o kadar güzel ki sadece dizisinin ilk sezonunu seyrettim, filmlerini ya da ikinci sezonunu kötü günler için sakladım.


Küçükken de böyleydim, önce patatesleri yerdim sonra köfteleri.
Neyse. Ne anlatıyor bu dizi?
Ghost in the Shell yani kabuk içindeki hayalet gibi bir şey. Diziyi anlatmak için en kolay yol zaten bu isim. Olası bir gelecekte geçen hikayede insanlar bazen organlarının bir kısmını bazen de bedenlerinin tamamını makineye çevirip android oluyorlar.
Ruh-beden ilişkisi bu noktada çok ilginç. Örneğin bedeni çok hasar görmüş birisi borç-harç taksitle falan yeni bir beden alıyor (gayet ciddiyim) sonra kablolarla bir çeşit ruh-hafıza transferi gerçekleştiriliyor.
İlla ki android olmak gerekmiyor tabi. Dini inançlarınızdan dolayı android olmamayı seçebiliyorsunuz mesela. Tabi güçlü androidler arasında çabuk yorulan, yaralanan, kolayca ölen bir insan olmak da kötü.
Tabi full+full makinalar da var. Tachikoma üniteleri de bunlardan biri. Çok sevimli bir ses tonuna sahip gayri ciddi savaş makinaları bunlar. Gelişmiş teknolojileri onları git gide insanlaştırmış gibi. Ruh-beden ilişkisi burada da gözümüze çarpıyor yine. 


Tabi hastalıkların önüne geçilmiş değil. Çaresi olmayan teknolojik hastalıklar da var. Hatta bu hastalıklarla ilgili bir bölüm de var ki en heyecanlı bölümlerden birisi de bu konuyu işleyenler.
Tabi bu kadar makineleşmenin de verdiği sorunlar yok değil. Örneğin hacklenebiliyorsunuz! İnsan hafızasının hacklenmesi bence dizideki en ilginç ayrıntı.


Kısacası Ghost İn The Shell sıra dışı bir felsefeye sahip olan, gerek görselliği gerek senaryosuyla çok özel bir anime.
Günü gelir bu seriden bir parça daha izlersem onu da yazarım. Şimdilik en spoilersız, en basit hali ile yazabileceğim yazı bu. İzleyin feyz alın işte…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder