Stand Alone Complex
Ghost İn The Shell derinliği, kurgusu, senaryosu
bilmemnesiyle çok şahane bir anime. Hatta o kadar güzel ki sadece dizisinin ilk
sezonunu seyrettim, filmlerini ya da ikinci sezonunu kötü günler için sakladım.
Küçükken de böyleydim, önce patatesleri yerdim sonra
köfteleri.
Neyse. Ne anlatıyor bu dizi?
Ghost in the Shell yani kabuk içindeki hayalet gibi bir şey.
Diziyi anlatmak için en kolay yol zaten bu isim. Olası bir gelecekte geçen
hikayede insanlar bazen organlarının bir kısmını bazen de bedenlerinin tamamını
makineye çevirip android oluyorlar.
Ruh-beden ilişkisi bu noktada çok ilginç. Örneğin bedeni çok
hasar görmüş birisi borç-harç taksitle falan yeni bir beden alıyor (gayet
ciddiyim) sonra kablolarla bir çeşit ruh-hafıza transferi gerçekleştiriliyor.
İlla ki android olmak gerekmiyor tabi. Dini inançlarınızdan
dolayı android olmamayı seçebiliyorsunuz mesela. Tabi güçlü androidler arasında
çabuk yorulan, yaralanan, kolayca ölen bir insan olmak da kötü.
Tabi full+full makinalar da var. Tachikoma üniteleri de
bunlardan biri. Çok sevimli bir ses tonuna sahip gayri ciddi savaş makinaları
bunlar. Gelişmiş teknolojileri onları git gide insanlaştırmış gibi. Ruh-beden
ilişkisi burada da gözümüze çarpıyor yine.
Tabi hastalıkların önüne geçilmiş değil. Çaresi olmayan
teknolojik hastalıklar da var. Hatta bu hastalıklarla ilgili bir bölüm de var
ki en heyecanlı bölümlerden birisi de bu konuyu işleyenler.
Tabi bu kadar makineleşmenin de verdiği sorunlar yok değil.
Örneğin hacklenebiliyorsunuz! İnsan hafızasının hacklenmesi bence dizideki en
ilginç ayrıntı.
Kısacası Ghost İn The Shell sıra dışı bir felsefeye sahip
olan, gerek görselliği gerek senaryosuyla çok özel bir anime.
Günü gelir bu seriden bir parça daha izlersem onu da
yazarım. Şimdilik en spoilersız, en basit hali ile yazabileceğim yazı bu.
İzleyin feyz alın işte…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder