14 Nisan 2013 Pazar

KORRA 


Yeni Avatar Korra


Legend of Korra izlediğim en ilgi çekici animasyonlardan birisi oldu. Genelde anime seyrediyorum ve Korra bir anime değil. Anime özelliklerinin hiç birini taşımıyor. Japon yapımı değil, koca gözlü kızlar yok, aşırı tepkiler falan yok. Hatta ufak çapta bir araştırma yaptım kullanılan harfler çince, dövüş hareketleri de kung-fu. Yine de bir animeseverin beğeneceği türden bir animasyon.

Yeni Kahramanlarımız

 
Korra, Last Airbender serisinden sonrasını anlatıyor. Aang artık ölmüştür yeni avatarımız ergenlik çağlarının sonlarında güzel bir genç kız olan Korra'dır. Evet Korra gerçekten güzel. Bence Korra her erkeğin aklındaki ideal kadın. Sanırsam böyle bir karakter yaratarak, Last Airbender'dan miras kalan pazarı çocuklardan gençlere doğru genişletmek istiyorlar.

Korra'nın en güzel tarafı Steampunk akımından etkilenmesi. Şu sıralar epey revaçta bu akım zaten. Geleneksel çizgilerde otomobiller, zeplinler, silahlar. Ayrıca ağzımıza burnumuza giren dumanlar yok, temiz bir gökyüzü, masmavi deniz, gökdelenler...

hoş...
Ortamı böyle olan Legend of Korra'nın hikayesi daha çok politika üzerine kurulmuş. Amon denen bir adam bükücülüğe ve bükücülere karşı yeraltında bir savaş açmıştır. Amon ve destekçilerinin amacı eşit bir ortam yaratmaktır. Öte yandan Korra bükücülükle ilgili bir spora başlamıştır. Katıldığı maçlar da bazı bölümlerin konusu olmuştur. Tabi ayrıntılı anlatıp işin içine etmeyeceğim.
Bu resim Korra'nın dünyasını çok güzel işlemiş

Kısacası Korra herkese hitap eden güzel bir animasyon olmuş: içinde güzel bir kız, politika, spor, intikam, entrika ve aşk da var üstelik steampunk. İlk sezon 12 bölüm sürdü ve şu sıralar CNBC-E'de çıkıyor.


13 Nisan 2013 Cumartesi

HANNIBAL


-bu ismi duymadıysanız sakın okumayın derim-

Hannibal Lecter adı sizde nasıl bir çağrışım yaratıyor bilmem ama bende saygı, korku, entelektüelllik ve gurmelik gibi değişik değişik şeyler çağrıştırıyor. Hannibal bir Dexter Morgan değil öncelikle. Dexter'ı seversiniz onun tarafını tutarsınız zira Dexter iyi bir seri kaatildir. Hannibal değildir. Dexter'ın "code"u var, Hannibal'ınn felsefesi var. Her ikisinin de kitabı vardır tabi. Dexter'ın dizisi var ve nihayet Hannibal'ın filmi vardı şimdi dizisi de var.

Yeni Doktor



Anthony Hopkins'in Kuzuların Sessizliği ile tanıttığı bu katil şimdi de dizi olarak karşımızda. İlk iki bölümünü seyrettim ve izlediğim şey beni gayet tatmin etti. Akıl oyunları hala sürüyor. Maniplasyon yine en yüksek dozunda. Lakin bu ilk iki bölümde Hannibal'ın gerçek karakteri ile daha karşılaşmadık. Bu yediği şey nedir neden böyle garip bir tavrı var diye izleyenler muhtemelen farklı bir tat alıyorlardır. Kitaplarını okumuş ve filmlerini seyretmiş insanlar ise huşu ile diziyi seyrediyorlardır.
Eski Doktor


Muhtemelen daha derin bir karakter tahlili olacaktır ilerleyen bölümlerde en azından benim umudum bu yönde. Efsane katilin ruhundaki bütün patikaları görmek istiyorum (ha aynı odada bulunmak bile istemem  ayrı zira benim tadımdan yenmez). İlk bölümde psikolojik sorunları olan ve FBI akademisinde ders veren Will Graham kanlı bir seri katil konusunda yardım etmek üzere sahaya çağrılır. Böyle bir adamın pek sahada yeri yoktur ama Graham acaip empati yeteneği ile olayları kendi yapmış gibi çözebilmektedir. Sonuçta bir şekilde Hannibal ile yolları kesişir. Çok ilginç yerlere gidecek bir dostluk kuruluyor sanırım aralarında, belki de kurulmuyordur.

Afiyet olsun!

Kadrosunda Laurence Fishburne, Mads Mikkelsen (ki doktoru canlandırıyor) gibi oyuncuları da barındıran Hannibal efsanesine yaraşır bir dizi olmuş Hannibal. Seyretmeye takip etmeye değen bir yapım. Şahsen bir onraki bölümü heyeycanla beklyiroum.

31 Mart 2013 Pazar

House Of Cards


İnsan müsvettesi iğrenç politikacı


Kapıdan çıkan Kevin Spacey ne olduğunu sorar ve bir aracın komşusunun köpeğine çarptığını öğrenir, köpeğin kurtulma şansı yoktur ve Kevin köpeği boğarak öldürür. Açılış sahnesi bu. Kevin Spacey hiç kimsenin sevmeyeceyi bir anti kahraman olan Frank Underwood ile karşımızda. Underwood, Amerikan Temsilciler Meclisi'nde milletvekilidir. Bu tercümesi tabi; Underwood, House of Representatives'de bir congressman. Dizinin adı da buradan geliyor zaten. Representatives ve Cards yani...

ufak dağları o yaratmış

House Of Cards, Underwood'un elindeki kartları nasıl oynadığını anlatıyor. Yarın öbür gün lazım olur diye insanları istifliyor, adamın işi zaten bu Demokratların "oy sayıcısı". Meclisten bir tasarı geçecekse gerekli bağlantıları kuruyor ve yarıdan bir fazla oyu toplamak için elinden geleni ardına koymuyor. Tasarılar geçerken aklından geçenleri de kameraya dönüp söylüyor arada. Hepimiz anlıyoruz ki adam amaçları için her yolu mübah görüyor. Gittiği yol yol değil de nereye gidiyor ben çok merak ederek izledim ne yalan söyleyeyim.

Adam burada kelli felli adamları haşlıyor

Bu siyaset bize ters

Tabi Türk seyircisinin bu yolları anlaması çok zor. İzleye izleye çözdüm az buçuk. Bizde başbakanın geçecek dediği hiç bir tasarı mecliste beklemez bile, eller iner kalkar ve her şey kabul edilir. Biz yine kabul edelim etmeyelim bu Amerikalılar fazla demokrat. Her vekili ikna etmek gerekiyor neredeyse. Her oy kıymetli ve her vekilin seçmenlerine karşı sorumlulukları var. Bir yandan özel sektörle meclisin bağlantılarını kuran lobiciler var, yatırımlara bu lobiciler karar veriyor neredeyse. Gazeteciler ise haber uğruna her şeyi yapabiliyor ve bazen bazıları politikacıların kuklası olmaktan kaçamıyor.

Kevin'ın yanındaki prensesimiz Robin Wright
House of Cards, insanları basit harcanabilir birer "kart" olarak işliyor. Kartları dizen, dağıtan Underwood. Hangi kartı nerede oynayacağını çok iyi biliyor. Millet perişan olurken Underwood kimi zaman karlı çıkıyor, kimi zaman ihanete uğruyor, kimi zaman da kazanıyor tabi. Biz de oturup bu allengirli yolları izleyerek eğleniyoruz. 

Bence bu Underwood denen adam "Homeland"deki Nicholas Brody'den daha pis daha tehlikeli bir adam.

13 Mart 2013 Çarşamba

Ah Müjgan Ah


Gün içerisinde gayet keyfim yerindeydi. Kabak tatlısı yedim ki her derde devadır kabak tatlısı. Değişiklik olsun diye çubuk ya da fiyonk makarna değil kuskus yaptım. Bir film izleyeyim dedim. Anime olmasın, Hollywood olmasın, Sadri Alışık'tan olsun dedim. Akşam akşam çok pis duygulandım Ah Müjgan Ah'ı seyredince. En güzel bir iki repliğini yazacaktım baktım senaryoda boş replik yok, şiir gibi film, üşendim not almaya. Öyle böyle film değil, anlatmakla olmaz izlemek lazım.


11 Mart 2013 Pazartesi

MARTIN MYSTERE -2-


İmkansızlıklar Dedektifi Hakkında Bir Yazı Daha


Martin Mystere araştırmaları, yolculukları sırasında elbette sap gibi ortalarda dolaşmıyor. Her macerasında ona katılan dostları var. Elbette daimi düşmanları da var. Şahsen Martin Mystere kadar bu yan karakterleri de çok ilginç buluyorum.



En ilginç yan karakter elbette ki Java. Java ilk sayıdan beri Martin Mystere'nin yanında ama nasıl buluştukları bir başka sayının konusu. Martin Mystere, Java'yı keşfediyor ve dünya çapında büyük bir sansasyon yaratıyor. Çünkü Java bir "Neanderthal" adam. En basit ifadeyle mağara adamı. Modern kültüre ise fazlasıyla adapte olmuş bir mağara adamı ama. Dünya'dan tecrit edilmiş halde bu Neanderthal adam Martin sayesinde modern dünyanın bütün nimetlerinden faydalanıyor. Martin'in en büyük keşfi diyebileceğimiz Java her macerasında ona yardım ediyor. Normal bir insandan daha kuvvetli ve beyin dalgaları da farklı çalışıyor. Yani hem fiziksel hem mental saldırılardan kolay kolay etkilenmiyor. Java konuşmayı bilmiyor ve genelde homur homur sesler çıkarıyor ve Java'nın dediklerini bir tek Martin anlıyor. Kısaca Java kaba saba, sempatik, cesur, hayatın tadını çıkartan, dost canlısı enteresan bir tip.

Java Java'ya karşı sayısının kapağı


Martin karizmatik, sofistike, zengin bir adam. Her kadının hayalini süsleyecek bir tip. Diana Lombart, Martin'in uzatmalı sevgilisi. Biraz kıskanç, hafif kaprisli. Tabi bunun haklı nedenleri de yok değil. Martin bütün Dünya'da fink atıyor, egzotik hatunlarla tanışıyor, belki bir iki kaçamağı oluyor. Diana kıskanmakta haklı. Pek çok okurun bu konuda Diana'nın tarafını tuttuğundan da eminim. Bazı maceralarda Diana, Martin ve Java'nın peşine takılıyor tabi. Bu maceraları ben daha çok seviyorum. İkisinin kavuşmasını istiyorum sanırım, bir aile olmalarını falan... duygusala bağladım. Her neyse bir gün bir sayıda evleniyor olmaları gerek. Nasip...

Diana'nın derdi bitmez


Martin her sayıda değişik düşmanlarla karşılaşıyor. Benim favori kötü adam türüm Kara Adamlar. Kara Adamlar çok eski ve çok köklü bir örgüt. Dünya üzerinde inanılan dogmaların devamlılığı için uğraşan bir örgüt. Bu dogmaların da en büyü düşmanı İmkansızlıklar Dedektifi Martin Mystere olduğuna göre pek çok defa karşı karşıya gelmeleri çok doğal oluyor. Bazen itiraf etmeliyim ki Kara Adamların yaptığı işi mantıklı bulmuyor değilim öte yandan Martin Mystere'nin dogmaların karşısındaki duruşu ve insanlığa olan inancı da beni etkilemiyor değil.

Kara Adamlar Dev Macerası'nın kapağı


Sadece Efsanevi Martin Mystere serierinde gördüğümüz Angie, Chris Towers, Travis gibi karakerler de var. Örnein Angie'ye aşık olduğumu itiraf ediyorum. Hatun biraz saf, başı beladan hiç kurtulmuyor ve arada sırada biri iki çıplak sahnesi de oluyor. Aynı seride Chris Towers ve yardımcısı Travis de oluyor. Bu sayılar bence daha yoğun, daha derin ve daha gizemli oluyor.


Bu sayı bende yok bulan yollasın


Bir başka kötü karakter Sergej Orloff da bir zamanlar Martin Mystere'nin yakın arkadaşı olan ama sonradan karanlık tarafa geçmiş olan bir karakterdir. Beraber bir geçmişleri ve çok önemli ortak özellikleri var: aynı Hintli bilginden ders almışlar ve ikisinde de aynı ışın tabancasından var. Martin bu silahı zorda kalmadıkça kolay kolay ortaya çıkartmıyor ama Sergej bu silahı kaybettiği elinin yerine monte etmiş ve kullanmaktan hiç çekinmiyor. Sergej'in çıktığı sayılar benim için çok özel oluyor nedense. O sayılar farklı bir havada geçiyor. Sergej dokuz canlı bir kötü adam ve epey karşımıza çıkıyor neyseki.

Sergej Orloff
Martin Mystere yan karakterkerini bu yazımda bu kadar tanıtabildim. Tabi her sayıda bambaşka olaylar ve bambaşka karakterler ortaya çıkıyor. Yazılacak çok şey var ama 1982 yılından beri yayınlanan bu "külliyat" öyle kolay kolay anlatılacak türden değil. Bence azıcık bile ilginizi çektiyse ve daha önce Martin Mystere okumadıysanız herhangi bir sayıyı alın ve okuyun derim.




10 Mart 2013 Pazar

MARTIN MYSTERE


Bir İtalyan Çizgi Roman Klasiği


Hiçbir çizgi roman Martin Mystere'den aldığım tadı vermiyor. Örneğin Marvel'dan falan okuyorum her şey cafcaflı, bol renkli, aksiyonlu ama bir Martin Mystere havası yok. Hem edebi bir havası var, hem sofistike, hem de heyecanlı, macera dolu. Kara kalem ile çizilecek en güzel çizgi romanlardan birisi. Aslında her sayısı hakkında bir yazı yazmak lazım ama şimdilik genel havasından bahsetmek istiyorum.

Martin Mystere'nin ilk sayısının kapağı
Martin Mystere her ne kadar İtalyan çizgi romanı olsa da hikayenin kahramanı Martin Mystere bir Amerikalı'dır. Ailesini bir uçak kazasında kaybetmiştir. Bu uçak kazası da bir başka sayının konusu olacaktır ve göreceğizdir ki hiç de normal bir kaza değildir. Martin Mystere zengin bir adamdır ama bu onu araştırmaktan uzaklaştırmamıştır. Parasını eğitimine ve araştırmalarına aktarmıştır.



Martin Mystere maceralarında daha çok dogma ile mücadele edilir. Sonuçta Martin Mystere "İmkansızlıklar Dedektifi"dir ve olağan dışı olaylarla uğraşır. Bir şekilde olağan dışı olaylar ona ulaşır. Zaten bu konuda dünyaca ünlü birisidir. Olağanüstü olaylar hakkında kitaplar yazar ve bir de televizyon programı vardır. Bilim dünyasında da epey meşhurdur. Dünyanın dört bir yanına gitmiştir ve pek çok dost (ve düşman) edinmiştir.





Martin Mystere onca macera yaşamıştır ama kimseyi doğrudan öldürmemiştir. Belki büyük patlamalarda falan birilerini geride bırakmışlığı olabilir ama silah çekip hiç kimseleri öldürmüşlüğü yoktur. Fakat bu silah taşımadığı manasına gelmez. Hindistanlı hocası Martin ve o zamanlar arkadaşı olan Sergej Orloff'a "MU" uygarlığından kalan birer silah vermiştir (en yukarıdaki resimde görülmekte olan silah). Bu silah günümüz teknolojisi ile çözülemeyecek cinsten bir tür tabancadır. Öldürmekten, sersemletmeye kadar değişik ayarları vardır. Tabi Martin sürekli bu tabancasını bayıltmak için kullanır o da mecbur kaldığında. Genellikle kendisine yapılan saldırılardan yumrukları ile kurtulur.























Belki de en iyi bilim kurgu çizgi romanı olmayabilir ama kesinlikle en gizemli çizgi roman Martin Mystere'dir. Pek çok bilim kurgu çizgi romanının arasından sıyrılmasının nedeni de bu gizemli tarafıdır. Yaptığı keşifler ile bir İndiana Jones, gizemli tarafıyla bir Fox Mulder'dır Martin Mystere.

Martin Mystere 1982'den beri Bonelli yayıncılıktan çıkmaktadır ülkemizde de Lal Kitap tarafından yayınlanmaktadır. Online olarak çizgidiyarı'ndan bulunabilir. Bence bir denemelik bilgisayarınızdan okuyun derim. Ben öyle başladım şimdi alıp alıp poşetleyip kitaplığıma diziyorum. Bir başka yazıda Martin Mystere karakterlerini yazacağım, zira yan karakterleri de en az Martin kadar seveceksiniz.


En İyi 5 PSP Oyunu


Kime göre neye göre demeyin. Harbiden güzel oyunlar seçtim. PSP oyunları hakkında oynadığım oyundan daha fazla yazı da okudum. Herkes farklı telden çalmış. Hiç bize hitap etmeyen "best of" listeleri hazırlanmış. Türk oyuncusuna hitap eden oyun hangsidir? ne oynasak? ne oynamasak? Her neyse bu srunlarla ben de karşılaştım. Bir sitede oyunun puanına bakıyorum, sonra oynuyorum, bariz farklılıklar var. En azından bir ucundan tutayım bu işin. Karınca kararınca bir liste yapayım dedim...

5. Final Fantasy: Crisis Core
Aslında bu oyun da pek bize hitap etmiyor. Çok uzun cutsceneler var örneğin. Türkçe özelliği olmayınca biraz zorluk çekilebilir tabi. Sonuçta bir RPG biraz ingilizce şart. Zaten listeye de RPG kontenjanından girdi. Hikayesi güzel oynanışı kolay, upgradeleri bol, görselliği müthiş. Her PSP oyuncusuna gereken bir oyun.



4. Assasin's Creed Bloodlines
Bu oyun da genellikle hiç bir listeye giremez lakin serinin bir parçası. Herkes Assasin's Creed serisini sever, cepte taşınan versiyonu ise farklı bir tat. Ben oynarken büyük zevk aldım. Assasin's Creed serisinden ne bekliyorsanız bu oyunda mevcut. Bence zaman ayırmaya değen bir oyun.


3. Resistance Retribution
Bir Playstation klasiği Resistance serisisnin PSP versiyonu. FPS tarzı ülkemizde epey popüler, PSP'deki en iyi FPS de şüphesisz Resistance Retribution. Bol bol silah çeşidi var. Hikayesi gereği hem uzaylı silahları hem İkinci Dünya Savaşı silahları tarzında silahlar var. Kesinlikle oynanması gerekiyor bu oyunun. PS3'te bir zorunluluk değil Resistance serisi bence ama PSP'de bir zorunluluk.


2. God Of War: Ghost Of Sparta
Bir başka Playstation klasiği de God Of War. God Of War: Ghost Of Sparta o küçücük aletten büyük bir eğlence fışkırma sebebi. 8-9 saate kadar oyun süresi var. Görsellik yine ön planda, oynanışı ise çok kolay. PSP sanki belli oyunlarda kendini PS3'ten daha bir çok çekiyor sanki. God Of War: Ghost Of Sparta da biraz bunu başarmış. Bu oyunu beğenenler zaten çok ve oynayanlara başka oyunlar (eczacıların dediği gibi muadil) tavsiye etmek istiyorum: God Of War: Chains of Olympos ve Dante's İnferno.


1. Metal Gear Solid: Peace Walker
Bu oyun kesinlikle bir numara. Sessizce adam öldürme oyunu diyelim Metal Gear Solid: Peace Walker'a. Çok ayrıntılı, PSP ekranına göre çok görsel. Hikayesi de aynı şekilde ayrıntılı. Silahlar, updateler, kamuflajlar ile çok profesyonel bir havası var. İlk defa oynayacak olanlar oyunu çözmekte biraz zorlanabilir, ama bir kere alışılınca insanın elinden bırakası gelmiyor.



NETİCE: PSP sonuçta modası geçmekte olan bir alet ama yine de bence hala en iyi el konsolu. Hazır fiyatlar taban yapmışken uzun yıllar insanı oyalayabilecek bir oyuncağı almak çok mantıklı geliyor.
Bir de bu oyunlar dışında PES gibi oyunlar oynamak da mümkün. Bu sayede formda kalabilir ve arkadaşlarınız ile karşılaşınca avantajlı durumda olursunuz. Listeye PES'i sokmadım ama hergün oynadığım gerçeğini bu değiştirmiyor.


4 Mart 2013 Pazartesi

Winter Soldier


Captan America'nın kankası Winter Soldier


Winter Soldier çizg roman serisi 2012'de yayımlanmaya başlamış şimdilerde hala devam etmekte olan bir çizgi roman. Daha önce sadece Winter Soldier hakkında bir çizgi roman var mıydı bilmiyorum ama sanırım bu serinin başlamasının nedeni 2014 yılında gösterime girecek olan Captain America:Winter Soldierfilmi olabilir diye düşünüyorum. Sonuçta bu işler hep danışıklı dövüşlü oldu.


 Filmde ne olacak tabi bilmiyorum ama Winter Soldie'ın esas hikayesi şu James "Bucky" Barnes, Captain America'nın yardımcısı ve en yakın dostudur. İkinci Dünya Savaşı'nn son günlerinde Bucky ölmüştür. Ancak Sovyetler'in gizli bir departmanı Bucky'yi hayata döndürmüş ve beynini yıkamıştır. Artık Bucky, bir sovyet suikastçisi olmuştur. Zaman geçer ve Captain America onu kurtarır ve hafızasını geri kazandırır. Sanırım film de bu hikayeyi işleyecek yalnız çizgi roman bu olaylardan sonrasını anlatmaktadır.





Çizgi romanın hikayesi takip edilebilir nitelikte. Demek istediğim Winter Soldier hakkında pek bir şey olmadığından gerek olaylar aniden başlamıyor ne, nedir; kim, kimdir anlayarak başlıyorsunuz. Hikayesi de gayet güzel başlıyor ve devam ediyor. Başlangıç sayılarında Bucky'nin sovyetlerde geçirdiği zamanlarda eğittiği üç ajan bir savaş çıkartmak için geri döndürülüyor ve av başlıyor. Winter Soldier'nin en büyük destekçisi, sevgilisi olan Black Widow. Black Widow'a okurken siz de hayran kalıyorsunuz. Çok güzel bir hatun. Allah sahibine bağışlasın. Hikaye git gide daha güzel bir hal alıyor. Okumak isterseniz diye pek bir şey söylemiyorum.





Çizgi romanın çizimleri ise muhteşem. Bu konuda bir uzman değilim ama ilk görüşte bile anlaşılacak kadar iyi çizimlere sahip bir seri. İnternette bu konuda daha derin şeyler yazan abilerimiz de bu konuda hemfikir. Çok canlı, hareketli, sanki kağıttan çıkıyor gibi. Filmi de umarım bu kadar iyi olur. Zaten yazacak fazla bir şey yok yeni bir seri, satış rakamları da araştırdığım kadarıyla gayet iyi devamı gelecek o yüzden çizimlerden bir kaç resim daha koyuyorum ve bu yazıyı burada bitiriyorum.



beyin yıkama sahnesi

aksiyon kağıttan fırlıyor





2 Mart 2013 Cumartesi

SLEEPING DOGS


Şimdiden bir open world oyun klasiği


GTA 5 için geri sayım sürerken Sleeping Dogs türün sevenleri için çok iyi bir alternatif oldu. Sleeping Dogs hem hikaye, hem görsellik, hem de oynanış açısından gayet doyurucu. Bu özellikler arasından en çok hikayeden hoşlandım. Tamam görsellik de çok ön planda, neon ışıklar, çince yazılar, yollar, binalar, çarşı, pazar... ama benim için en önemli şey hikayedir. Örneğin kötü adam olmayı ve suç işlemeyi sevmiyorum ama open world bir oyunda ilerlemek için arada sırada bir şeyleri kırıp dökmek gerekebiliyor. Bunun için Sleeping Dogs'da güzel bir hikaye uydurmuşlar ve mafyanın içine bir polis yerleştirmişler.



Wei Shen, Amerika'dan Hong Kong'a geri dönmüştür. Bir polistir ve çocukluğunu günümüzün Hong Kong mafyası ile ilişkisi olan insanlarla geçirmiştir. Bu da ona kusursuz bir sahte kimlik yaratmıştır. Kendisine verilen görev ile mafyanın içine sızacak ve bir truva atı görevi stlenecektir. Bu kimliğini Hong Kong Polis Teşkilatı'nda sadece bir iki amiri bilmelidir. Yani bir yandan polis olacak bir yandan da gerektiğinde polisten kaçacaktır. Tabi sivilleri yanlışlıkla öldürmek de puan kaybı...


bölüm bitmiş gelsin puanlar
adam kaçıyo vur onu

 Sleeping Dogs'da silah bulmak silah kullanmak çok zor. Zaten Hong Kong'tasınız Kung Fu yapmanız lazım. Adamları dövmek için bol bol kare tuşuna basmanız lazım. Lakin bunun kombinasyonları var. Tamam sadece kareye basarak bile pek çok değişik stilde adamları dövebiliyorsunuz ama onları yenmek için bazı teknikleri kullanmanız gerekiyor. Bu teknikleri dağarcığınıza katmanız için arada bir kursa gitmeniz de gerekecek. En sevdiğim dövme şekli ise çevredeki eşyaları kullanarak yaptıklarınız. Mesela adamı tutuyorsunuz, çöp kutusu mu var çöp kutusuna kadar sürükleyip atıyoruz. Çöp kutusu bazen takım tezgahı, bazen kılıç balığı, bazen akvaryum oluyor. Çok çeşitli süprizlerle dolu bir oyun.





 Open world oyunları pek sevmem uzun yollar bu yollarda kazalar olur pek vakit geçmez. Sleeping Dogs görselleri ile, hikayesi ve kolay oynanışıyla güzel vakit geçirmeyi vaad ediyor. Oyunun ana hikayesini yeni bitirdim. 15 saatten daha fazla sürdü, daha da pek çok ek mini oyunlar var. Vereceğiniz paranın hakkını veriyor bence. PSN store'da indirimde ve plus üyelerine ücretsiz geçen raf fiyatını gördüm 130 lira. Bence open world oyuncusuysanız almaya ve oynamaya değer diye düşünüyorum.






Geek Love!


IGN'den Romantik Bir Online Dizi


Geek kültürü aldı başını gidiyor. Video oyunlar, çizgi romanlar, diziler, filmler ve hepsinin bir araya geldiği comic-con'lar. New York comic-con'da sayısız geek bir araya geliyor kimisi cosplay haliyle kimisi vatandaş haliyle geliyor. Genellikle asosyal olan geekler için harika bir şey düşünülmüş: Sci-fi Speed Dating. Speed Dating bizim buralarda pek olmayan bir şey şöyle kısaca bahsedeyim. Birbirini tanımayan yaklaşık 30 erkek ve 30 kadın sandalyelerine kuruluyor ve hepsi birbiriyle görüşecek şekilde devir daim ediyorlar. Görüşmeler ise kısa 3-5 dakika falan. Onca insanla tanışıyorsun, kısa muhabbetler ediyorsun ve sonunda senin beğendiğin seni de beğenirse (aksi takdirde ismail yk'nın dediği gibi zurna oluyorsun) sevgili oluyorlar. Tabi bu rastgele bir yerde düzenlenebilir, comic-con'da düzenlenen ise IGN tarafından çekilmiş ve Geek Love olarak haftalık YouTube dizisine dönüştürülmüş.

Şimdilik 9 bölüm oldu her hafta cuma akşamları yayınlanıyor ve ben de tiryakisi oldum. Bir kaç seçme yapayım istedim:

İkinci bölümden başlayalım. Hatun kişi gayet seksi. Lollipop Chainsaw'daki kızın cosplayi ile gelmiş.Epey dikkat çekiyor, pek çok da talibi var.


Tamam aslında kız o kadar güzel değildi ama Geek standartlarının çok çok üstünde ve cosplay ile dikkat çekiciydi. Bir de kostümsüz bir ablamız var. Bir anaokulu öğretmeni ve bu bölüm bence fazla romantikti.


 Tabi her şey yolunda gidecek kızlar güzel erkekler yakışıklı diye bir şey de yok. Bir de böyle bir ablamız var ve kostümüyle çok ürkütücü gözüküyor. Sonuçta Geek işte, giyinmiş gelmiş alıcısı bol olsaydı bari.

Bu hafta yayınlanan bölümüne bayıldım. Adam harbi geek. Geek kültürünün hakkını veriyor. Aşk hayatı gayet başarısız ve tepesinde her adımını kontrol eden bir annesi var. Aslında kendi dünyasında epey talibi olacak bir tip. Kesinlikle izlemelisiniz.

Son zamanlarda gördüğüm en romantik, en komik ve en geek şey bu dizi. Kesinlikle Esra Erol'dan daha iyi ve eşleştirme konusunda daha başarılı. İngilizceniz iyi düzeydeyse, geek kültüründen hoşlanıyorsanız ve aşk hakkında şüpheleriniz varsa izleyin derim.